Şiddet ve yoksullukla
yerinden edilmiş, kaderlerine terkedilmiş mülteci ve göçmen çocukların hakkı
değildi bunlar. Dört tarafından kuşatılan yaşama yeni çıkmış yavruların gülmeyi
öğretmeden acı ile ağlamayı öğrettiler. Patlamalarla yıkılan binaların
enkazlarında yiyecek tek bir lokma bile bulamayan insanların hikâyeleriydi
bunlar.
Ne uğruna
üzüldü bunca insan?
Eline silah
almış kendine adam diye hitap eden zat!
Dur artık!
Yetmedi mi döktüğün kanlar? Yetmedi mi haksız yere kazandığın toprakların
sömürgesi? Yetmez miydi bu dünya hepimize? Suriye, Irak, Afganistan, Yemen,
Somali, Mısır daha ismini sayamadığım onlarca ülkedeki alıp veremediğin şey ne?
Eline bulaştırdığın bu kırmızı lekede neyin nesi?
Bak!
Savunmasızları öldüren savaş illetine. Afganistan’dan Umuda Yolculuk adında
daha güzel yaşam bulmak umuduyla yola çıkıp Ege Denizi kıyılarına vuran cesetlere.
Ne işleri vardı Ege’de?
On
yaşındaki kız çocuğunun binecekleri şişme bot batarsa diye kıyıya bıraktığı örgülü
saçı gördün mü? Belki annesi örmüştü o saçları, kim bilir? O saçı kimin ördüğü
meçhul ama senin o masum çocuğun yaşama hakkını öldürdüğün gerçeğini
değiştirmiyor.
Habercilerin
fotoğraf kadrajına sığan insanları görüyor musun? Hani o fotoğraflardan birinde
bir çocuk vardı. Bir elinde kaybettiği annesinin çantası diğer elinde
kardeşinin biberonu bulunuyordu. Niye ayırdın o kız çocuğunu annesinden, ne
suçu vardı da bu kadar zulme reva gördün?
Biz
sağlıkçıların içini titretmiş bir fotoğraf daha vardı hatırlar mısın bilmem…
Beş yaşındaki Ümran ambulansta kanlar içinde oturuyordu. Yüzünün sol tarafı
kendi kanı ile kırmızıya boyanmışken diğer tarafı savaşın kirli beyaz
tozlarından görünmez olmuştu. Küçük bir çocuğun anne ve babasının nerede
olduğundan habersiz ambulansta ne işi var?
Peki ya
Omran’ı hatırlar mısın? Tişörtünün üzerindeki popüler bir çizgi film
karakterinin resmi vardı. Siz akıttığınız kanlar, yıktığınız binaların tozu ile
göremediniz onu, biz gördük. Üstüne çöken binanın enkazından Omran’la beraber
üç çocuk daha kurtarıldı haberin var mı? Ne uğruna yıktınız o binaları
çocukların başına?
Savaşın
korkunç yüzünü anlamak için kıyıya vurmuş bir beden bulmak gerekmiyor. Sadece
dinlemek gerekiyor. Bir bebeğin korku dolu ağlamasını, bir çocuğun korunma isteyen
çığlıklarını, bir annenin ya da genç bir kızın namusuna göz dikmiş kendini
adamdan sayan şeref yoksunlarından kurtulmak için yalvardığını duyuyor musunuz?
Oscar’a
aday gösterilen Ayla filminde hangimiz ağlamadık ki? Savaşın ortasında
annesinin ölü bedenin yanında ağlarken bulunan Ayla bebeğin hikâyesine hepimiz gözyaşları
döktük. Onu bulan Türk askerinin ölümü göze alarak koruması ve büyütmesi ile
gurur duymayan var mı? Yoktur elbet. Gittiği yere savaşı götürmeyen tek devlet
olarak ben askerimizle gurur duyuyorum.
Sen
anlamazsın Türklerin savışını. Biz Türkler bu haksızlığı bitirmek için Kızıl
Elma dedik. Adaleti ve kardeşçe yaşamayı hedef kıldık. Sen söyle o vakit Kızıl
Elma neresi? Sen göster ki bize o yeri, biz oraya Barış’ı getirelim. Senin
savaşarak gösteremediğin o mutluluk gözyaşlarıyla yeşeren çiçekleri biz
büyütelim…
Çocuklar
bizim geleceğimizdir…
UNICEF’in
rakamlarına göre dünya üzerinde tıpkı Ümran, Omran, Ayla gibi annesi ve
babasını kaybetmiş, yurdundan evinden ayrılmak zorunda bırakılmış, kimi zaman
adını bile unutan yirmi sekiz milyar kayıp çocuk bulunmaktadır. Üstelik bu çocukların bir buçuk milyonu ülkemizde
yaşıyor.